Destek vermek için yandaki menüden eklentimizi blogunuza eklermisiniz ?

Perşembe, Şubat 28, 2008

Mahalle Baskısı



Salih Memecan

Devamını Oku...

Bu da sanatçı duruşu

Vehbi Dinçcan

Bu da sanatçı duruşu

Vatan üzerine söylenen sözler, asker üzerine yapılan yorumlar, bizi inanılmaz derecede rencide ediyor.'Vatan-millet el ele' derken, asker ve sivili ayırmak olur mu?..
Şehitler en yüksek mertebeye ulaşırken, ciğerlerimiz yansa da bir gurur timsali olarak onları yaşıyor, yaşatıyoruz.
Yaşamasını bilmeyenlerin bu topraklar üzerinde ayakta durmaları çok zor.Bu millet; evladını, vatanını koruyanı sinesine öyle bir basar ki...Sanatçıların durduk yerde, 'laf olsun torba dolsun' türünden konuşmaları kendilerini bağlamaz mı sanıyorsunuz? Bu sözler tüm insanlara mesaj olarak gider ve dönülmez bir yola girilmiş olur... İşte Bülent Ersoy'un şuursuzca ettiği lafların sonuçları ve ardı ardına gelen tepkiler...
Eskilere dönmek istiyorum.
Yıllar öncesine...
Yine bir sanatçıya, yine bir sanatçının vatanı için, askeri için düşündüklerine götürmek istiyorum sizleri...
Türk Sanat Müziği'nin devi olarak imzasını atmıştı bu ülkeye... Biz sanatçıyı sanatçı olarak kabullenmesini biliriz.
Cinsel tercihleri ne olursa olsun, biz ona sanatçı adı altında saygımızı gösteririz.
İşte Zeki Müren de nitekim bu ülkede yaşadı ve onuruyla ayakta kalmasını bildi. Ölümü bile onuruyla oldu.'Eskiler' dedik ve asker-sanatçı-vatan ilişkilerindeki hassasiyetini anımsadık.
Böyle bir duruş ender rastlanır biliniz.
Bugün hangi sanatçı Mehmetçik için bağrını açarsa, başımıza taç ederiz.Bakınız! Paşa yıllar önce nasıl kucak açmış Mehmetçiğe?
Mehmetçik Vakfı'ndan ödül almış, yaptığı karşılıksız yardımlarından dolayı... O gün, o küçücük plaketi aldığı gün küçük bir konuşma yapmış...
Tüyleri diken diken eden, hassas bir konuşma...
'Bizi sınır boylarında bekleyen, o hayatını hiçe sayan, vatan uğruna, bizler uğruna canını veren Mehmetçikler'in ve de Mehmetçik analarının anısına lütfedip gönderilen teveccüh dolu bir ödüldür. Bilhassa üzerinde ehemmiyetle duruyorum. Mehmetçik Vakfı'nın bir armağanıdır. Benim küçücük jestlerime karşı beni böyle mutlu ettiler...'İşte sanatçı duruşu... Sonrası mı? Ölümünden sonra tüm varlığı Mehmetçik Vakfı'na bağışlandı, vasiyeti üzerine...Duruş bu, delikanlılık bu... Huzur içinde yat Paşa...

Devamını Oku...

Askerin Köpegi

ASKERİN KÖPEĞİ...


O sınırdaki soğuk dağda bir asker nöbet bekliyor, yanında köpeği var.

İkisi de uzaklara bakıyorlar.

Biliyorum; asker yurdunu, köpek askeri seviyor.

Asker yurdu için, köpek asker için ölmeye hazır.

Benim önümdeki sadece bir kare fotoğraf. Ama o tek kare fotoğraf beynimde bir videoya dönüşüyor, biraz sonra asker "Oğlum..." diye köpeğin başını okşuyor.

Köpek askeri kokluyor.

(.....)

PKK’nın bomba yüklü araçlarının peşindeki polislerin yanlarında da köpekleri var.

Ankara’da, Bursa’da, İstanbul’da köpekler bombalı araçları patlamadan buldular.

Önceki gece Van’da köpek "Şaina", büyük şehirlere doğru yol almakta olan patlamaya hazır minibüsü yakalattı.

Köpekler kaç can kurtardılar bilemeyiz.

*

Ama insanoğlu köpekler kadar vefalı değildir.

Ne de köpekler kadar dost...

Bir türlü anlatamadık.

Anlamıyorlar.

*

Sevgili okurum Melike Aslantepe’den birkaç gün önce bir mesaj aldım:

Her zamanki gibi bu puslu kış günü de annesiyle yürüyüşe çıktılar.

Veterinerin olduğu caddedeki bankta bir kadın oturuyordu. Kadının yanında ayaklarında serum bantları olan bir köpek vardı. Köpek halsiz, hasta ve bitkindi.

Kadın arada bir köpeği kucaklıyor, bir şeyler söylüyor, başını okşuyor, sonra banka çöküp ağlıyordu.

Melike’nin annesi üzüldü, kadına yaklaşıp "Neyi var, yardımcı olabilir miyim?" diye sordu.

Kadın "Çok hasta" dedi.

Onu teselli etmeye çalıştılar, kadın köpeğini kaybederse buna dayanamayacağını anlattı.

"Üzülmeyin" dediler:

"Siz elinizden geleni yapıyorsunuz. Ölürse hep birlikte size bir başkasını buluruz."

Kadın köpeğine yeniden sarıldı.

Dudakları titrerken şu cümleyi söyleyebildi:

"Başkası olmaz, bu benim şehit oğlumun köpeği..."


Bekir COŞKUN


Devamını Oku...

Perşembe, Ocak 31, 2008

Vatandaş Osman Bey

Osman Bey, sabah saat 07.00'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı.
Puffy yorganını kaldırdı.
Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi.
WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti.
Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı.
Colgate ile dişlerini fırçaladı.Rowenta ile saçlarını kuruttu.
Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti.
Sony televizyonda medya özetlerini ve flaş haberleri izledi
Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine "cav" deyip Hyundai otomobiline bindi.
Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu.Ağzına bir Polo şeker attı.
Şehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, HP bilgisayarını çalıştırdı.
Microsoft Excel'e girdi. Ofisboy'dan Nescafe'sini istedi.
Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için Grisini yedi.
Öğlen Wimpy's Fast Food kafeteryaya gitti.
Ayaküstü, Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi.
Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.
Akşam üzeri iş çıkışı Image Bar'a uğrayıp JB'sini yudumladı, sonra köşedeki Shopping Center'a uğradı.
Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kağıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi.
Hafta sonu eşi Münevver'le Galleria'ya giden Osman Bey, Showroom'lar dolaşıp Kinetix ayakkabı ve Lee Cooper blue jean aldı.
Akşam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Osman Bey, kanallar arasında zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programlar izledi.
Aynı odada Outdoor dergisini karıştırdı. Saat 22.00'ye doğru Show'da Türk dili üzerine panel başladı.
Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti.
"Ne mutlu Türk'üm diyene! diye gerindi ve uyudu. Hala uyuyor..
İyi uykular sevgili milletim...

Devamını Oku...

Pazar, Ocak 27, 2008

Affetmek

Lise öğretmeni derste öğrencilerine şöyle der:
"Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"

Ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır.

Ögretmen :
"Şimdi, bugüne kadar affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun!"

Bazı öğrenciler torbalarına 3'er-5'er tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur.

Öğretmen :
"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okulda hep yanınızda olacaklar."

Aradan bir hafta geçer. Hocaları sınıfa girer girmez, öğrenciler şikayete başlarlar:
"Hocam, bu ağir torbayı her yere taşımak çok zor.
Hocam, patatesler kokmaya başladı.
İnsanlar tuhaf bakıyorlar, hem sıkıldık hem yorulduk...."

Öğretmen :
"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdakine bir iyilik olarak düşünüyoruz.."

Aslında affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
kaynak:
http://www.okyanusum.com/affetmek.html

Devamını Oku...